top of page

Gelişim Bülteni #92: Mücadele Etmiyorsan, Gerçekten Yaşıyor Musun?

Bu hafta bir grup Akoalı ile birlikte Paterson adlı 2016 yapımı bir film izledik. Film boyunca neredeyse hiçbir şey olmadı. Hayatın sessizce akıp gitmesine, bir adamın her gün tekrar eden rutinlerine, mücadele etmeden geçen bir ömrün kayıtsızca sürmesine şahit olmak beni [bizi] biraz huzursuz etti ve şunu sorgulattı: Mücadele etmiyorsan, gerçekten yaşıyor musun?

 

Hayatın amacı üzerine düşünüp duruyoruz. Bence hayatın amacı sadece “sorun olmaması” değil, anlamlı diyebileceğimiz bir hayatın içinde bir yerlerde mutlu tutku, mücadele ve meydan okuma da olmalı. Aksi takdirde yaşamak, sadece sistemli bir şekilde konfor alanının içinde kaybolmak ve nihayetinde kuru bir yaşama razı olmak halini alabilir.

 

Bu yüzden bu sayıda zaman zaman çok zorlansak da mücadele ediyor olmanın hayatı dönüştürmek ve yaşamı derinleştirmek için ne kadar önemli olduğunu, mücadeleye devam ederken tükenmeden ilerlemek için gerekli olanları tüm yönleriyle ele alacağız. Hazırsan, başlayalım!

 


Mücadele Etmiyorsan, Gerçekten Yaşıyor Musun?


Keşfet!


Paterson’un hikâyesinde belirgin bir kriz yoktu ama mücadelesiz bir hayatta renklerin nasıl yavaş yavaş solduğunu izledik. Sürüp giden bir tekrar, hiçbir yere varmayan bir düzen, görünmeyen bir çözülme... Günlük rutinler, alışkanlıklar, kendini tekrar eden “fena değil” günler... Ve bir bakmışsın, hayat Paterson'ınki gibi siyah beyaz desenlerle dolu bir filme dönmüş.

 

Çok yorulduğumuz anlarda durmak istememiz elbette normal ama hayatı deneyimlemeye değer kılan şey, o renkleri geri getiren mücadeleler değil mi? Üstesinden geldikçe “bu benmişim” dedirten o anlar…

 

Eğer artık hiçbir şey seni zorlamıyor ama hiçbir şey de seni heyecanlandırmıyorsa, bu durgunluğun altında neyin yattığını merak etmek gerek. Çünkü bazen huzur sandığımız şey, sadece atalet olabilir.

 

İşte bu yüzden, hayatın bazı alanlarında mücadele ediyor olmak ilk başta anlamsız, hatta yorucu gelse de dönüşüm çoğu zaman, hafif bir sıkışmayla veya küçük bir sürtünmeyle başlar. 

Ve günün sonunda mücadele etmeye devam etmek; insanı tüketen değil,hikâyesine devam etmesini sağlayan şey olabilir.



Düşün  💭


Konfor alanın gerçekten iyi mi, yoksa sadece tanıdık mı? Bazen iyi olan kolay gelir sanırsın ama asıl soru şu: Bu kolaylık, beni büyütüyor mu yoksa beni olduğum yerde kalmaya mı mahkum ediyor?

 

Konfor Alanından Nazikçe Çıkmak İçin 3 Pratik Adım

 

1) Bir Alan Seç: Kariyer, beden, sosyal çevre, üretim, ifade, finans…Sadece birini seç. Henüz mükemmelini değil, sadece bir tanesini.

 

2) Bu Alanda Mikro Mücadele Belirle: Seni çok zorlamayacak ama kıpırdatacak bir şey. 

Örneğin:“Bu hafta 1 kişiyle yeni bir fikir paylaşacağım.”“3 gündür ertelediğim kararı netleştireceğim.”“1 saat daha erken kalkacağım.”“Ajandamda bana keyif veren bir riski planlayacağım.”

 

3) Duyguyu Kaydet: Bu küçük mücadele sana ne hissettirdi? Zor muydu, ferahlatıcı mıydı, yoksa seni hâlâ durduran bir şey mi var? Kayıt tutmak dönüşümü görünür kılar. Çünkü neyle savaştığını görmezsen, büyüdüğünü de fark edemezsin.


Derinleş 🧭


Beyin, mücadele ister çünkü anlamı orada kurar. İnsan beyni yalnızca düşünmek için değil, hikâye kurmak için de evrimleşmiştir. 

Will Storr’un da dediği gibi, zihnimiz sürekli bir anlatı üretir: “Ben kimim? Ne istiyorum? Neden olmadı? Sonra ne olacak?”

 

İşte bu yüzden, hayatımızda mücadele olmadığında hikâyemizin de iç sesi yavaş yavaş kısılır. Çatışma, yalnızca stres değil; anlamın ham maddesidir. İyi bir hikâyeyi sürükleyen şey, karakterin bir arzusu ve o arzunun önüne çıkan engellerdir. Aynı şey hayat için de geçerlidir. Bir şey için çabalamadığında, bir direnç hissetmediğinde ya da içten gelen bir yönelimle karşılaşmadığında beynin bunu “önemsiz” olarak etiketleme ihtimali çok yüksektir.

 

Konfor, kısa vadede güvenli görünür ama zamanla iç sesi kısan, arzuyu bastıran ve anlatıyı silen bir uyuşukluğa dönüşebilir. Çünkü hikâyenin ilerlemesi için kıpırtı gerekir ve kıpırtı çoğu zaman dirençle başlar.

 

Bu yüzden mücadele, yalnızca bir hedefe ulaşmak için değil; kendini canlı, ilgili, ait hissetmek için gereklidir. Anlamlı bir yaşam, iyi yazılmış bir hikâyeye benzer: Karmaşıktır. Yer yer çetrefillidir ama içinde daima bir dönüşüm taşır.



AKOA'lılardan Dinle


Bu hafta, sevgili AKOA üyelerine "Mücadele etmiyorsan, gerçekten yaşıyor musun?" diye sorduk. İşte gelen yanıtlardan bazıları:

 

"Mücadele etmemeyi seçmek neden negatif algılanıyor bana bu garip geliyor. Mücadele etmemeyi seçtiğin noktada başka bir yola giriyorsun zaten hayatın mecburiyetleri gereği. O nedenle bu konu bana biraz zorlanmış geliyor. Bir yerde/konuda mücadele etmemeyi seçmek belki de o şartlarda yaşamayı seçmek demek. Bunu her durumda yeniden değerlendirmek lazım diye düşünüyorum." Ayşegül T.

 

"Kendi adıma “hiç” mücadele etmemek biraz umutsuzluğa denk geliyor ve bir insanın umudu olmadan yaşamasının imkansız olduğunu düşünüyorum iyi veya kötü değil ama doğrudan imkansız. Tabii biraz net bir yargı farkındayım ama dediğim gibi “biraz”mücadele ve “biraz” umut varsa (ki ben bunun sıfır olabileceğine gerçekten pek inanmıyorum, yorumlarınızı okurken keyif alıyorum bu sebeple) elbette yaşanabilir. Herkes her zaman en iyisini, daha iyisini isteyecek diye bir şey yok bence." Tuğçe P. 

 

"Öncelikle şunu belirteyim; Ben mücadele etmenin olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Aksine bir şeyler için uğraşmak ve mücadele etmenin aidiyet hissimi kuvvetlendirdiği kanısındayım. Asıl soruya gelecek olursam; bence mücadele, yaşamın içinde olmaya eş değer. Yaşamda bir şeyler için mücadele etmemek yaşamı izlemek gibi geliyor bana, hayatın sana sunduğu kadarıyla yetindiğin bir yaşam.. Elbette ki boşa kürek çekmek, olmayacak şeylerde körü körüne inat etmek gibi bir taraftan söylemiyorum bunu. Ancak hayattan ne istediğimizi ararken mücadele etmek de sürecin doğal bi parçası olmalı diye düşünüyorum." Göksu K. 

 

"Mücadele etmek, insanın varoluşunun ve gelişiminin doğal bir parçası; bunu hepimiz kabul ediyoruz. Ama sürekli mücadele hâlini yaşamın tek ölçüsü olarak görmek oldukça yorucu olabilir. Yaşamak çok katmanlı bir kavram ve herkesin dünyayı algılama biçimine göre değişir. Bana sorarsanız, yaşamak bazen mücadele etmek, bazen de sadece durmak, hissetmek, sevmek, tadını çıkarmaktır." Derya Y.


Haftanın Önerisi


Bu hafta, hayatında “fena değil” dediğin ama aslında içten içe bir heyecansızlık taşıyan bir alanı fark etmeye çalış. Sonra orada minik bir meydan okuma başlat. 

Kural şu: Bu mücadele bir şeyi başarmak için değil, kendini hissetmek için olacak. Ve gün sonunda kendine şu soruyu sor: Bu minik zorlanma bana ne hatırlattı?


Duyurular



Küçük Bir Rica


Eğer bu bülten sana ilham verdiyse, belki bir arkadaşının veya tanıdığının da işine yarayabilir. Bu bülteni onlara da ileterek paylaşabilirsin. Paylaşmak için sadece bu linki onlara yönlendirmen yeterli. Beraber büyümek her zaman daha güzeldir. Teşekkürler!


Bu içerikte komisyonlu link bulunabilir. #işbirliği #ortaklık #reklam

 
 
bottom of page