top of page

Gelişim Bülteni #88: İlişkiler Neden Yoruyor?

Sen de bazen bazı insanların davranışlarına bakıp içinden “Aman Allah’ım, ne düşünüyor da bunu yapıyor?” diyor musun?

 

Beni hayatta en çok şaşırtan şey, hepimizin hiç farkında olmadan ne kadar dağınık, ne kadar kırıcı ve ne kadar karmaşık olabildiği. İlişkilerdeki çocukluğumuz, birazcık birbirimizi dinleyerek çözebileceğimiz meseleleri daha da sarpa sarmamız... 

Ve aslında birbirimize iyi gelebilecekken, birbirimizi yormamız.

 

Bu ay AKOA Kitap Kulübü’nde Engin Geçtan’ın İnsan Olmak kitabını okuduk ve yukarıda sorduğum soruların neredeyse hepsinin izini bu kitabın satırlarında kaybolurken buldum.

 

Meğer “saçma” dediğim çoğu şeyin ardında, insan olmanın o çelişkili, tutarsız, kırılgan doğası varmış. 

Ve fark ettim ki aslında benim insanlardan, hayattan ve kendimden beklentim çok yüksekmiş. (evet, hâlâ!)

 

Bu sayıda, insanlardan beklentilerimizi neden bu kadar yukarıya koyduğumuzu, bunun ardındaki içsel ihtiyaçları ve bu beklentileri nasıl daha gerçek bir zemine çekebileceğimizi konuşacağız.



İlişkiler neden yoruyor?


Keşfet!


Hadi itiraf edelim... İnsanlardan çok şey bekliyoruz. 

Bize her zaman anlayışlı davranmalarını, söylediklerimizi “doğru” anlamalarını, bizi yormamalarını, kırmamalarını, hatta bazen bizi “tamamlamalarını” istiyoruz. Çünkü bir yanımız hâlâ korunmak, onarılmak, eksiklerimizin görülmesini istiyor.

 

Ancak hayat öyle işlemiyor çünkü karşımızdaki kişi de aynı şeyi bizden bekliyor. Ve o da muhtemelen çocukluğundan, kırılmış ilişkilerden, bastırılmış duygulardan, görmediği sevgiden izler taşıyor.

 

Engin Geçtan’ın da söylediği gibi: “İnsanlar yaşamlarının önemli bir bölümünü başkalarının kendileriyle ilgili ne düşündüğünü düşünerek geçiriyor.”

 

Bu yüzden herkes biraz savunmada. Herkes biraz yorgun. Ve bu yorgunluk, ilişkilerde empati yerine beklenti, bağ kurmak yerine yargı üretmeye başlıyor.

Birinin “kendini anlatamaması” bize bencilce geliyor.Susması uzaklaşmak gibi.Ters bir söz, kişisel bir saldırı gibi.

Oysa çoğu zaman insanlar kötü değil, sadece kendilerince meşgul, dengesiz, yaralı ya da bitkin.

 

İnsan olmak, bu karmaşayı doğallığıyla kabul edebilmeyi öğrenmek demek.Ve bu, hem özgürleştirici hem de acı verici bir keşif:

 

İnsanlar kusurlu. Tıpkı bizim gibi.



Düşün  💭


Beklentiler kötü değildir. Aslında her beklenti, görünmeyen bir ihtiyacın ifadesidir: Anlaşılmak, görülmek, önemsenmek.

Ama bu ihtiyaçları, başkalarının tutarsız davranışlarıyla ölçmeye kalktığımızda hayal kırıklığı kaçınılmaz olur. 

İşte daha sağlıklı, daha hafif ilişkiler için birkaç küçük ama etkili adım:

 

✅ 1. Beklenti yerine netlik koyBir şey beklemek yerine, neye ihtiyacın olduğunu açıkça söyle.“Beni daha çok dinlemelisin” demek yerine: “Şu an sadece anlatmak istiyorum, çözüm değil, dinlenmeye ihtiyacım var.”

 

✅ 2. İnsanların içsel dünyasını varsaymak yerine sormayı deneBirinin davranışını hemen “bana saygısızlık yaptı” diye yorumlamak yerine:

“Bu davranışının sebebi ne olabilir? Yorgun mu, kafası mı karışık?”

Bu bakış, hem seni tüketen öfkeyi azaltır hem de ilişkiyi onarma gücü verir.

 

✅ 3. Kırılganlıklarını sahiplenBeklentiler çoğu zaman “beni tamamla” demenin başka bir yoludur.Oysa kendi kırılganlığını fark edip onunla kalmak, başkasına yük olmaktan çok daha dönüştürücüdür.

 

✅ 4. Beklentiyi, bağ kurmanın önüne koymaBirini sevmek, onun sana sürekli iyi davranmasını beklemek değil; onunla birlikte eksikleri, aksaklıkları ve inişleriyle birlikte “insan olmayı” öğrenmek demektir.

 

Ve belki de en önemlisi: İnsanlardan daha az şey beklemek değil, olanı olduğu gibi görebilmek, içsel özgürlüğün ilk adımıdır.


 

Derinleş 🧭


Albert Camus, Yabancı romanında, insanların “normal” tepkiler vermesini bekleyen bir toplumda beklenenin dışında bir karakter yaratır: Meursault. O, ne bir annenin ölümüne yeterince üzülür, ne de toplumun dayattığı şekillerde davranır. Toplum onu “anormal” bulur çünkü beklentilere uymayan her insan, tehdit sayılır.

 

Oysa Engin Geçtan’ın işaret ettiği gibi: “İnsan olmak, çoğu zaman mantıksız, çelişkili, duygusal ve kırılgan olmaktır. Bu doğamızı inkâr ettikçe kendimize ve birbirimize yabancılaşırız.”

 

Psikanalist Donald Winnicott da “iyi anne” tanımını yaparken şunu söyler:

Mükemmel anne değil, yeterince iyi anne olmak yeterlidir. 

Bu yaklaşımı bizi besleyen tüm ilişkilere uyarlayabiliriz: 

Yeterince iyi bir arkadaş,Yeterince ilgili bir sevgili,Yeterince açık bir ebeveyn... 

Mükemmel insanlar değil, bağ kurabilen, insani kusurlarıyla yaşayan insanlar gerçek ilişkiyi mümkün kılar. Ve belki de en büyük dönüşüm, şurada başlar:Başkalarından mükemmeli beklemek yerine, onların da senin gibi karmaşık, savunmasız, eksik, çocuksu ve yine de değerli olduklarını kabul edebildiğin yerde.


Haftanın Önerisi


Bu hafta seni en çok yoran bir ilişkiye odaklan. Şu üç soruyu kendine sor:

  1. O kişiden ne bekliyordum?

  2. Bu beklenti hangi ihtiyacımı karşılamalıydı?

  3. Ona bu ihtiyacımı açıkça söyledim mi, yoksa içimden mi umdum?


Yalnızca bu soruları dürüstçe yanıtlamak bile, beklentilerinin yükünü hafifletmeye başlayabilir. Belki de ilk kez, birini suçlamadan içini görmüş olursun.


Duyurular



Küçük Bir Rica


Eğer bu bülten sana ilham verdiyse, belki bir arkadaşının veya tanıdığının da işine yarayabilir. Bu bülteni onlara da ileterek paylaşabilirsin. Paylaşmak için sadece bu linki onlara yönlendirmen yeterli. Beraber büyümek her zaman daha güzeldir. Teşekkürler!


Bu içerikte komisyonlu link bulunabilir. #işbirliği #ortaklık #reklam

 
 
bottom of page